Wednesday, May 10, 2006

Huseyin Celil’in Bişkek mahkemesindeki ifadesi

Huseyin Celil’in Bişkek mahkemesindeki ifadesi
Essalamueleykum we rehmutullahi we berkatahu!Muhtirem azizler, muhacir kardeşler, yolcu kardeşler, duruşmaya iştirak eden tüm hanımlar, efendiler! Duruşma aracılığıyla herbirinizin değerli zamanını harcayıp bir kaç kelime söylememe firsat veren Allaha hamdler olsun. Şu değerli firsattan istifade ederek herbirinize kendimin, daha doğrusu mutsuz milletimin derdi ve durumunu anlatacağımdan mutluyum.Benim adım Dilavur Güler, talebeli adım Huseyincankarihacim. Türk vatandaşı, milletim Uyghur, mesleğim tüccar. Tutuklanmadan önceki yaşama yerim İstanbul’du. Tokkuz aydan buyana Kırgızistan hapisanesinde yatiyorum ve şuanda duruşma üzerindeyim, ve konuşma firsatına kavuşuyorum. Tutuklanma nedenimi duruşma sürecinde hepiniz dinlediniz, denildiği gibi, esas olarak iki nedendir, biri, Kur’an okuduğum, ikincisi, kölelik zincirideki milletimin dert hasretine dayanamadan zülme karşı bağırdığım. Akli normal herkese malüm ki, bugünkü dünyada, özellikle Kırgızistan gibi demokratik bir memlekete zikredilen nedenlerle bir adam tutuklanmaz, hürriyetinden mahrum edilemez!Bu iki nedenle haksızdır: 1) Kur’an okumak günah değil. Kırgızistan’ın esas nüfusu teşkil eden Kırgız halkının müslüman olduğu açıktır, uluslararası Islam Konfransına katıldığı haberini duyunca, Kırgızistan’ın kendi ülkesini müslüman ülke olarak saydığını anlamıştım. Öyleyken, gayet tabii ki, bu ülkede dini yasaklama yok demektir, üstelikle demokrası rejimi, etikad hürriyeti, söz hürriyeti temin edendir. O nedenlerden dolayı, duruşma sırasında gösterilen cihad konulu vidyo kassetesi deneme olarak söylemiştim. Ama bu sadece kaseteye okunmuştur! Kassete duyduğunuz gibi sadece Kur’an Kerimde Allah kullarına emreden farzlardan cihad hakkında tefsir edilmiştiki, onda, günümüzde uygulamaya çalışılmakta olan insan haklarıyla aynı anlam taşıyan insani insana köle olmaktan kurtarma fikri yer almaktadır. Böylece, Islam dininin çok ilerici olduğunu, bugünkü uygar dünya ortaya atmakta olan prensipleri erkenden dinimizin ortaya koyduğunu kardeşlere duyurmak, bilgi sahibi olduğum halde benim görevlerimdendi. Zulme mazur kalan bir milletin üyesi olduğum için de görevimdi. O vidyo kasette, şahsi amaçlarıma uygun olarak Kur’anı yozlaştırdığım yok, ve bir de kasset çoğaltılmamıştır ve dağıtılmamıştır; ve onun nedeniyle hiç suç da işlenmemiştir. 2) Bizim Çin sömürgeci hükümetine karşı koymamız, bir sömürge halkının istilacılara karşı koymasıdır, bu haklı bir davadır, böyle bir dava hiç de uluslararası kurallara aykırı değildir! İnsan hakları prensiplerine de aykırı değildir. Bizim bu haklı mücadelemizin Kırgızistan’a ve başka Orta Asya cumhuriyetlerine direkt ilişkili olan başka yanı da var: bizim bağımsız olmamızın Orta Asya’daki kardeşlerimize faydası varki, hiç kabahatı yok! Doğu Türkistan, Çin ile Orta Asya cumhuriyetleri arasında savunma suru rolü alır ve Çin istilacılarının Orta Asya’ya yayılmasını sınırlıyabilirdi. Şuanda ise bu “sur” olmadığı için, Çin istilacıları Orta Asya’ya aceleli bir şekilde yayılaktadır! Çok çok efsus ki, bizi düşman körür ve Çinlilerin bugünkü çok küçük mefaatlarıyla kanan kardeşlerimiz bu büyük tehlikeyi, kelecekte kendileri için afet olacak tehlikeyi tam anlamıyla hisedmemektedir!Tam o nedendir ki, bugün ben kendi kardeşlerimin mahkemesinde günahkar olarak sorgulanmaktayım! Benim buanki kısmetim, tarihlarda-babalarımız, dedelerimiz alışmış olan kardeşlerce yardımlaşma geleneğine aykırı, düşmanca davranışın delili olarak görünmektedir. Kardeşlerim tarihi unutmuş galıba, öncelikle biz, bir ağacın dallarıyız; bir Türk dedenin çocuklarıyız. Bizler hiçbir zaman birbirimize düşman olmamışız ve olmayacağız! İki, tam birinci nedenden dolayı, tarihlerde başımıza gelen felaketlerde hep biribirimize sığınak olmuşuz, yardımlaşmışız, derdimiz de, gaye amacımız da aynı olmuştur. Mesala: Tarihte Çarlik Rusyanın tecavuzu nedeniyle mühacir olmaya mecbur kalan Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler, Türkmenler,... Doğu Türkistan’a sığımıştı; Doğu Türkistan halkı ise onları Çar Ruya’ya kaytarma niyetınde olmamıştı, tam tersi sığınak vermiş, yerleştirmişti. İkinci defada, Bolşivik belasından kaçan kardeşlerimiz gene de Doğu Türkistan’a sığınmış, dedelerimiz onlara kuçaklarını açmışlardı. Hülas, Ekim ihtilalına kadar aramızda milliy sınır olmamıştı! Tam öyle, 1933yılında kurulan “Doğu Türkistan Islam Cumhuriyeti” için de beraber kan geçmış, can vermişlerdi. Mesala: Kırgızlardan Osman Ali bu devletin kuruluşunda önemli tühpesi olan kumandanlardan biriydi. O başkent koruma komutanlığının komandırı olarak adanmıştı. Özbiklerden Setiwaldican bu devletin kuruluşu için en büyük hizmet veren ve bu devlet uğruna şehit olmuştu. 1944 yılında kurulan “Doğu Türkstan Cumhuriyeti”n kuruluş tarihi hatırlanırsa da beraber mücadele ettiğimizin delillerini görüceğiz: Alihan Töre, Ishakbik, Delilkan,...vs şu cümledendir. (şu nedenlerden dolayı ve halkımızın köksü genişliğinden, tüm Türki halkları göze alarak vatanımızın adını “Doğu Türkistan” diye adamaktayız. Bugün de halkımızın çoğunluğu, başka Türk kardeşleri dışlayarak, vatan adını “Uyghuristan” demeyi, komünistlerin bölme bestesine dans edmek olarak görüyor!) Türk evlatları parçalayarak meydana getirilen bu, sözde “milletler”, sadece iki komünist imperatorluğunun bulgusudur! Aynı şöyle ki, bu kaderi ayni olan kardeşler, bugün Doğu Türkistan’da Çinlilerin demir ayakları altında ezilmektedir!Bugün bizim düşmanca sorgulanmamızı, Kırgızistan’ın devlet manfaatı, politika, diplomasi unsurlarına bağlayıp anlatmak, Çin’le ilişkileri yönünden anlatmak doğru gibi gelebilir. Bugün Çinlilerin ufacık mefaatlar vermekte olduğu da yalan değil. Ama kardeşlerimiz yarın’ı düşünmüşmü dür? Onlar Çinlileri nekadar anlıyor? Çinlilerin tehlikeli milliy piskolojisinden nekadar anlıyor? Şu firsattan istifade ederek, kardeşlerimizi Çinli belasından halükarde uyanık olmaları konusunda uyandırıyoruz.Şimdi zikri geçen iki nokta-bana üstlenen iki günah –hakkında biraz geniş durucam.Birincisi, dini tebliğat meselesi. Kur’an Kerim Islam dininin yüce kitabı olmakla beraber o Allahın insan oğullarına doğru yolu köstermek için, tüm insanların yaşam ve hareket kuralı olarak indirilen Ilahi kitaptır. Günümüzdeki fen ilmi Kur’an Kerimin mucizeleri hakkında hayranlık içinde kendi delilleri ilan kılmaktadır ve fen alimlerinin çoğu kendi araştırma sahası derinleştikçe Allahın mevcudiyeti, Islamın haklığı ve Kur’an Kerimin Ilahi kitap olduğunu tanımaktadır, itiraf etmektedir. Kur’an Kerim içeren bilgiler hayatın tüm sahalarını, fenin de tüm sahalarını kapsımaktadır. Ben şu mübarek kitanı okuyan telebe olma kimliğimle, Allah insanlara merhamet ve rahmet olarak indiren hak dinin prensiplerini tebliğ kılma mecburiyetim vardır. Çünkü dinimizin prensipine göre kim haktan haberdar ise başkalara da bildirmek, rehberlik etmek ödevi olacaktır. Ben ancak tam şu ödevimi-bilgi ehli için mecburiyet olan ödevimi- müminlik ödevimi yerine getirmeye çalıştım. Biz Allahın kölesiyken, Kur’an’ın rehberlik etmesine, yol göstermesine ihtiyaçımız vardır. Müslüman olmamızdan dolayı öyle, istila edilmiş millet olarak daha da öyle olduğu için, Allahın halatına sarılmaya mecburduk. Dolayısıyla-zülum çekmekte olan halkımız için Allahın kitabından kurtuluş yolu aramaya ihtiyacimiz olduğu için, ben, dini tebliğat sürdürdüm. Dinimiz insani insan ezen, insani insan köle eden, mazlümlara zülum eden denksizliğe sülhsiz derecede karşı olduğu için, bizim siyasi gayemiz için de dini tebliğat uyumluydu ve çok zarurıydı. Bu yaptıklarımın hata sayılması, hürriyetimden mahrum edilerek hapise kuşatılmama neden olması şaşırtıcı değil mi? Bu davranış asgarı insanlığa da uymuyor.İkinçi, Çin istilaci hükümetine karşı gelmem ya da vatan sevdığımın günah sayıldığı.Bir basıt bilgi şu ki, istila etmek günah! İstilaya karşı gelmek günah değil! Tecavüz etmek günah! Tecavüve karşı gelmek günah değil! Sömürgecilik günah! Sömürgecilere karşı koymak günah değil! Vatan sevmek günah değil! Vatan satmak günah! Şu ölçüler doğruysa, bana üstlenmekte olan ikinçi cinayeti de yoka saymak mümkün. Öyle olsa da, bu firsattan istifade ederek, bu konu üzerinde daha biraz durup, Doğu Türkistan’ın tarihi-ötmüşü, bugünü hakkında herbirinizle derdimi ortaklaşmayı istiyorum.Uyghurlar, Türki halklar içinde kültürü en erken gelişen, devlet kurmayı çok eski zamanlarda bilen halktır. Uyghurlar tarihte “Uyghur Impratorluğu”, “Idıkut Uyghur Hanlığı”, Kharahanlar Hanlığı”, Saidiye Hanlığı”, “Kashgarıya (Yedi Şehir Hanlığı)”, “Sherkiy Türkistan Islam cumhuriyeti” ve “Sherkıy Türkistan cumhuriyeti” gibi devletleri kurmuştur. Bu devletlerin yüzölçümü bazılarında kaç milyon km2’a ulaşmış. Uyghur halkı gene de en evvel alfabe kullanan halktır ve insanlığa kağıdı, matbaayı takdım etmiştir. Gerçi Doğu Türkistan toprakları 1759’ da ilk defa Mancu-Çin impratorluğu tarafından basılmış olsa da Çinliler bu topraklarda hiç sabıt duramamıştı. Vatanımızın gerçek sömürge tarihi 1884 te Çinliler vatanımıza kendi dillerinde ad koyduğu vakıttan başlar. Şundan buyana vatanımız Çin sömürgesine çevrilmiştir. Bugünkü harıtalarda gösterilmekta olan toprağımız 1848000km2 dır ve bu Türki cumhuriyetler içinde Kazakistandan sonra (ikinci) yer tutmaktadır. Böyle geniş toprağa, “tüm Arap dünyasının petrol rezervlerinin eşi”ne, bundan başka yüzyirme tür yer altı zenginliklerine ve onun kadar yer üstü zenginliklerine, en eski kültüre sahip Doğu Türkistan halkı köle edilmektedir! Kölelik bitmiş, sömürge tarihine son verilmiş, insan hakları ve hürriyeti hakkında uluslararası kanun-mizanlar olan bugünkü günde Doğu Türkistanlılar, en iftidai şekilde, en insaniyetsiz metodda, en şafkatsız, en vahşı yöntemlerde kul(Köle) kılınmaktadır! Yabani hayvanlar da koruma altına alınmakta, hakkı savunulmakta olan şu günlerde de, Doğu Türkistanlılar, hiç kanun savunması olmayan bir şekilde, hiç hakkı itiraf edilmezden köle yapılmaktadır. Belki de Orta Asyalı kardeşler kendilerinin sömürge zamanına karşılaştıracaklar, yok, yapmayın, Çinlilere hiçbir şey benzetilemez! Eski çağlardan ta bugüne dek benzeri olmamış, olmayacaktır. Ruslar sizlere kültür, gelişme getirmiştir, ama Çinliler bize yoksulluk, cahillik, bilinçsizlik, yabanılık getirdiler! En eski kültürlü bir milletin gidgide kültürsizleşmekte olduğu, yabanıylaşmakta oludu dünya sessizce seyretmektedir. Çevre kirliliği, ekolojik muvazinetin bozuluşu nedeniyle nesli tükenmekte olan yabanı hayvanları görünce sessiz kalamayan, sözde ileri kültür sahipleri, Doğu Türkistanlıların soykırımına, nesli tükenişine, aşırı derece zülum içinde inlemesine sessiz kalmaktadır! Sün’i varlığa getirilmekte olan bulaşıcı hastalıklar(Biolojik sılah denemeleri yoluyla), nükler radiasyası, kastlı olarak yeşıl ışk yakılmakta olan-hatta gizli yollarla alıştırma uygulanan uyuşturuculuk, “doğum kontrölü” adındaki çocuk soykırımı, yoksulluk içindeki hayat dışlı tekerleği altındakı helaket; köle sahipleri gibi davranışlar, apaşkar işkenceler, sokak köpeğine yapıldığı gibi keyfi vur sokmalar,.... bu mutsuz halkı yavaş yavaş hayat sahnesinden kovmaktadır! Ama yabanı hayvanlar için içi acıtan o “rahim şafkatlı” kültür dünyası, “insan hakları”nın yaygaracıları, sözde adaletin savunucuları bu faciaları görmezlikten gelmektedir!Zikri geçen şu halk, kurtuluşa, hürriyete kavuşmayı isterse günah mi oluyor? O zaman insan hakları prensiplerine uyucağı, demokrası, fikir hürriyetiyle kendisini güzel gösteren bir ülke-üstelik bizimle kan kardeşlik ilişkileri olan, kaderdeşli ilişkileri olan bir halkın devleti, ne yapmalı? Hepimizin düşmanı olana yardım ederek, kendi kardeşi elevermek gerek mi? Hapise ataması gerek mi? Demokrasi, insan hakları prensiplerine aykırı iş yapması gerek mi? Çinlilerden alacağı azicik menfaat için, ebevi barışı, ıstıkrarı, hak adaleti satmak gerek mi? Son olarak kendilerinin de sömürgeye dönüşmelerini hızlandırmak gerek mi? Çünkü, Çinliler Orta Asya’ya girmeyi hızlandırmaktadır! Çok Efsus ki, bizi düşman, tehlikeli olarak körmekte olan kardeşlerimiz, Çinlilerin vahşı niyetlerinde yudmak olduğu hisedmesten onlara kuçak açmaktalar. Çin genışlemesı için yeşıl ışk yakmatadırlar! Sizlerin bağımsız olmanızdan biz daha çok sevinmiştik, yazık ki hürriyetin değerini bilmeden, düşmanı dost, kardeşlerinizi düşman görmektesiniz! Bu anlamsızlık, bize nasıp olmayan, ama siz değerlendiremeyen hürriyetinizin ömrünü kısaltar mı? Diye korkuyoruz. Çünkü sizlerin mutluluğunuz, bizim mutluluğumuzdur. Samimi uyarılarımı hatıranızda tutmanızı, dost ve düşmanı net ayırmanızı ümit etmekle, sizden adalet talep ederek sözüme son verecem. Her gün değerli zamanlarını ayırıp duruşmaya katılan herkese, bana söz hakkı veren mahkemeye teşekkürler. Bana manevi yönden medet veren, söz ve harekiyle destekleyen, gayretime gayret katan mihriban halkıma, vatansızlıktan kalbı yara, cigeri kebab olan halkıma Allah rahmet eylesin. Allah bize de hürlük ata kılsın ve dünya halkı arasında kılsın, amin!

Wednesday, April 05, 2006

Tüm Dünya bu zulme ‘dur’ demeli!

Özbekistan'da gözaltına alınan Doğu Türkistan asıllı Kanada vatandaşı
Huseyin Celil'den haber alınamıyor.
26 Mart 2006 tarihinde eşi ve üç çocuğuyla geldiği Özbekistan'da apar
topar gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Kanada
vatandaşı Hüseyin Celil ile ilgili kaygılı bekleyiş devam ediyor.

ÇİN'E TESLİM EDİLECEK!
Özbekistan vatandaşı eşi Kamila Telendibaeva (29) ve çocukları Muhammed (7), Abdulcelil (3) Bedreddin (1) ile Kanada'dan Özbekistan'a eşinin ailesini ziyaret için giden Hüseyin Celil'in Başkent Taşkent'te tutulduğu belirtiliyor. Celil'in sağlık durumu hakkında hiçbir bilgi vermeyen yetkililerin Çin ile temasa geçtiği ve en kısa zamanda Celil'i etnik kimliğinden dolayı Çin'e iade etme olasılığından endişe ediliyor. Hüseyin Celil'in Çin'e teslim edilmesi durumunda yargısız infaza tabi tutularak idam edilmesi sözkonusu. Yıllardır Çin sınırları içerisindeki Doğu Türkistan'da yargısız infazlarla binlerce kişinin ölümüne neden olan Çin’in, Doğu Türkistan'ın bağımsızlığı için mücadele ettiği ve Hüseyin Celil'i ısrarla Özbektan'dan istediği öğrenildi. Özbek yetkililerin hiçbir suç unsuru bulamamasına rağmen Hüseyin Celil'in gözaltı suresini uzatması ve ailesi dahil kimseye bilgi vermemesi de Çin'e iade olasılıgını güçlendiriyor.

1998’de de gözaltına alınmıştı
Yılardır Çin zulmü altında inim inim inleyen Doğu Türkistan’ı 1997 yılında terketmek zorunda kalan Celil ikamet ettiği Kırgızistan’da 1998 de de Çin’in isteği üzerine tutklanmıştı. Dogu Türkistan’ın özgürlüğü için propaganda yaptığı gerekçesiyle tutuklanan Celil 9 ay hapis yattıktan sonra yine makheme kararıyla suçsuz bulunarak serbest bırakılmıştı. Ancak Çin’in Hüseyin Celil’I ısrarla Kırgız yetkililerden istemeye devam etti. Çinin bu tutumunu bilen Kırgız gizli servisindeki bazı ajanlar durumdan vazife çıkararak Celil’den yüklü miktarda para talep ettiler. Bazı Orta Asyalı işadamlarının yardımıyla Çin’e teslim edılmekten son anda kurtulan Celil Özbekistana gitti. Birsüre burada kalan Celil burada evlendi ve Türkiye’ye göç etti. Üç yıl İstanbul’da ikamet eden Celil’in Canada’ya iltica talebi Kabul edildi ve daha sonra eşi ve 2 yaşındaki oğlu Muhammed ile birlikte 2001 yılnda Kanada’ya yerleşti.
Ülkesinı terk etmek zorunda bırakıldığı 1997 yılından bu yana ilk eşinden olan iki oğlunu bır daha göremeyen Celil sürekli olarak onlarla irtibat halinde olmaya calişsa da Çin Polisinin engelini aşamadı. 14 ve 16 yaşındaki iki oğlunun tutuklu olduğu haberi üzerine yıkılan Celil’in cocuklarına kavuşma arzusu hep yarım kaldı.

Özbekistan vatandaşı eşi Kamila Telendibaeva ve üç çocuğuyla 26 Mart 2006 tarihinde ile Kanada'dan Özbekistan'a eşinin ailesini zayaret için giden Hüseyin Celil’i gözaltında tutan Özbek yetkililerin Celil’i Çin’e iade etmenin yollarını aradığı ifade ediliyor. Böyle bir durumda Celil’in yargısız infaza tabi tutularak idam edileceğini söyleyen ailesi Kanada Konsoloslugu başta olmak üzere uluslararası tüm kuruluşları iş işten geçmeden göreve davet ediyor.